Yorumsuz bir yazı okutacağım size,chp li yakın bir dostumun gazetesindeki köşesini olduğu gibi yayınlıyorum,düşünen chp li görmedik diyenlere aha bu yazı kapak olsun,
buyrun,
Sayın Sezer’in görev süresi sona erdi. Yeni Cumhurbaşkanı seçildi ve göreve başladı. Bugün sizlerle Sayın Sezer hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bu düşüncelerin birçok insanın hoşuna gitmeyeceğini, birçoğunuzun da CHP’li olmama atıf yaparak, “bir CHP’li nasıl böyle düşünüyor” diyeceğini biliyorum. Bazılarınızın da yine -Ahmet Sirac izin verirse- bana gazetemizin internet sayfasında yorum adı altında “en kaba ifadelerle” saldıracağını biliyorum. Ama köşenin adı KRAL ÇIPLAK, yani düşüncelerimi tüm çıplaklığı ile sizinle paylaşmalıyım. Bu köşe de bana zaten bunun için ayrılmadı mı? (Aşağıdaki yazının Sezer’in siyasi düşünceleri ile laiklik anlayışı ile Cumhurbaşkanlığı için gerekli bilgi birikimine sahip olup olmadığı ile ilgisi bulunmadığını bazı önyargılı ve zor anlayanlara baştan hatırlatayım.)
Sayın Sezer, son yıllarda beni çok rahatsız ediyordu. Onun iyi bir cumhurbaşkanı olmadığını düşünüyordum. Hele, kameralara veya gazetelere yansıyan o soğuk, kibirli, halktan kopuk, mutsuz insan görüntüsü beni çok rahatsız ediyordu. Cumhurbaşkanlığına tahsis edilen ödeneğin bilmem ne kadarının iade edilmesi, kırmızı ışıkta durması, alışverişini kendisi yapması, oğlunun nikâhını yaptığı gece Köşk’ün elektrik parasını ödemesi ile anılmak bir cumhurbaşkanı için yeterli ve olumlu olmamalı.
Sayın Sezer, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunu, aynı zamanda Bakanlar Kurulu’nun da içinde bulunduğu yürütmenin başı olduğunu ya bilmiyor, ya da unutuyordu. Yoksa Çankaya’ya saklanır, sadece zorunlu hallerde ve eşi ile alışverişe gideceği zaman dışında o güzel Köşkün bahçesinden saklanır mıydı?
Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı, Türkiye’yi temsil etmelidir. Özellikle dünyanın hızla değiştiği, uluslar arası dengelerin yeniden kurulduğu bir dünyada, enerji geçişlerinin merkezinde olan, aynı zamanda, Kafkaslar-Orta Asya- Balkanlar ateş çemberinin ortasında bulunan bir ülkenin cumhurbaşkanı bu kadar pasif, içine kapanık olmamalıydı. Ayda 4-5 ülkeyi ziyaret etmeli, 4-5 ülkenin devlet başkanını kabul etmeliydi. Türk dış politikasının etkin ve önemli bir ismi olmalıydı.
Keşke Sezer, kendisine ayrılan bütçeyi tasarruf edeceğim diye uğraşmasaydı, keşke kırmızı ışıkta beklemeseydi, keşke alışverişini bir Köşk görevlisi yapsaydı da Sezer Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapsaydı, Türkiye’de ve başka ülkelerde yapılan önemli toplantılarda ülkemizi temsil etseydi, yurt dışı ziyaretlerine ağırlık verseydi.
Son dönemdeki iki tavrı benim Sezer’den iyice soğumama neden oldu. Bunlardan birincisi Köşk’te uzatmaları oynadığı son üçbuçuk ay ki tavrı; ikincisi de Sayın Gül Cumhurbaşkanı seçildikten sonraki tavrı.
Cumhurbaşkanının zamanında seçilememesi nedeniyle bir dönem daha görevde kalmasını Sezer, askerliğe benzeterek tezkere almak için sabırsızlandığını belirtmişti. Gerçekten de her hali ve hareketi zorla orada durduğunu, aslında orda olmaktan memnun olmadığını, mutsuz olduğunu gösteriyordu. Yanılmıyorsam son günlerinde veda ziyaretinde bulunduğu Türkiye Barolar Birliği Başkanı kendisini daha sonra için bir yere davet ettiğinde “Cumhurbaşkanı olarak davet ederseniz gelmem, ama Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak çağırsanız gelirim” demişti. Bu tavrını çok yakışıksız bulmuştum. Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olun, ülkeyi temsil edin, gittiğiniz her yerde Cumhurbaşkanı olduğunuz için el üstünde tutulun ama bu makamdan sıkıldığınızı ima edin. Olacak iş değil.
Sayın Sezer’in yeni cumhurbaşkanına görevi teslim ederken sergilediği tavır da bir devlet adamına yakışmadı. Kendisi şaşalı bir törenle Demirel’den aldığı görevi, meşru yollardan seçilmiş, bu ülkede Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı da yapmış birisine devrederken törensiz, gizli kapaklı, adeta ayıp bir iş yapıyormuş, Sayın Gül bu makamı hak etmiyormuş gibi davranmak da yakışıksızdı. Halkın bir kısmı beğenmese de Sayın Gül Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olmuştur ve Türkiye Cumhuriyeti yeni Cumhurbaşkanını büyük resmi törenlerle karşılamalıydı. Sezer’in bunu engellemeye hakkı yoktu.
Güle güle Sezer, bir sosyal demokrat, bir –gerçek- Atatürkçü, bir anayasa hukukçusu olarak ben seni özlemeyeceğim. ...
Teşekkürler sonsöz gazetesi...
Teşekkürler Av. Tuncer Özyavuz...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
#
Akla, mantığa, vicdana hitab eden bir yazı olmuş bence.
Akıl, mantık, vicdan gibi meziyetleri kendisinde bulundurmayan kimselerin anlalamayacak olmaları,
gayet doğaldır tabiî.
Webmaster cok tesekkurler...
Selamlar Kubra
Yorum Gönder